28 Aralık 2011 Çarşamba

"MÜZAKERELERDE ÇOK ŞEY OLUYOR"

11 MART 2004
KIBRIS GAZETESİ
Alvaro de Soto, KIBRIS'a, müzakerelerde gelinen son noktayı değerlendirdi... De Soto, "iki tarafın halka söylediklerinden ortada bir şeyin olmadığının sanıldığını, bunun aldatmaca olduğunu" belirtti...



Müzakerelerde çok şey oluyor
"AÇIKLAMALAR ALDATMACA"... Birleşmiş Milletler genel sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi Alvaro de Soto, Kıbrıs müzakerelerinde çok yoğun bir çalışma sürdürdüklerini, insanların karşısına her konuda kapsamlı bir çözüm koyulduğundan emin olması için yasalar üzerinde sıkı çalışmalar yaptıklarını belirterek şöyle konuştu: "Görünen o ki, halk arasındaki tartışmalarda, masada liderlerin nerelerde anlaştıkları tartışılıyor. Her iki tarafın da halka söylediğine bakıldığında, ortada bir şeyin olmadığı sanılıyor. Bu etkinin aldatıcı olduğuna inanıyorum."
TARAFLARDA OLUMSUZLUĞA BAĞLI BİR ŞEY YOK"... Aslında şu anda pek çok şey olduğuna, müzakerelerde al-ver sürecinin yapılandırıldığına işaret eden Alvaro de Soto, "Bir kağıt yığını, taraflar arasında değiş tokuş edildi. Bunlar, tarafların pozisyonlarını aktardığı önemli miktarlarda belgelerdi. Belki şunu ifade etmemden dolayı şaşıracaksınız ama ne bir tarafta ne de öbür tarafta olumsuzluğa bağlı bir şey görmüyorum. Biz biraz pırıltı görüyoruz ve bu sürecin 20 Nisan'daki referandumda başarılı bir uzlaşma ile sonuçlanacağını düşünüyoruz." diye konuştu.


Birleşmiş Milletler (BM ) genel sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi Alvaro de Soto, Kıbrıs müzakerelerinde çok yoğun bir çalışma sürdürdüklerini, insanların karşısına her konuda kapsamlı bir çözüm koyulduğundan emin olması için yasalar üzerinde sıkı çalışmalar yaptıklarını belirterek, "ortada bir şey olmadığı yönündeki açıklamalar tamamen aldatmacadır" dedi.
Şu ana kadar yoğun ve detaylı bir çalışmanın sürdürüldüğüne, ortada herhangi bir olumsuzluğun bulunmadığına dikkat çeken Alvaro de Soto, 20 Nisan'da yapılacak olan referandumun, başarılı bir uzlaşma ile sonuçlanması yönünde, 'pırıltıların' varolduğunu söyledi.
De Soto, tüm bunlara rağmen iyimserlik konusunda fazla ileri gitmek, bu konuda neler olabileceği konusunda tahminlerde bulunmak istemediğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın iki kesimlilik, Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopoulos'un da planın fonksiyonelliğinin iyileştirilmesi üzerinde durduğuna işaret eden De Soto, Papadopoulos'un daha çok fonksiyonelliğin üzerinde ısrar edeceğini sanmadığını, önemli olanın fonksiyonellik ve iki kesimlilik kavramlarının uzlaştırıcı bir şekilde birleştirilerek, işlerlilik kazandırılması olduğunun altını çizdi.
Müzakerelerde, Türkiye ve Yunanistan'ın da yer alacağı ikinci aşamanın başlamasına kısa bir zaman kaldığının hatırlatılması üzerine De Soto, 1990'lı yıllardan itibaren Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde farklı bir sürece girildiğini ve bunun sorunu çözmede yardımcı olabileceğine inandığını ifade etti.
De Soto, 1 Mayıs'a kadar anlaşılamaması halinde, ara bir anlaşmanın kabulünün mümkün olmadığına değinerek, bunun BM anlayışıyla bağdaşmadığını ve tüm çabaların her şeyin kapsamlı bir şekilde düzenleneceği bir anlaşma için olduğunu vurguladı.
İnsanların büyük bir çoğunluğunun Annan Planı ile ilgili bilgisi bulunmadığını aktaran De Soto, bunun kendileri için bir sürpriz olmadığını, planın oldukça komplike bir yapısı olduğunu ve bu konuda tamamlanmış metnin her iki toplumun liderleri tarafından desteklenerek, toplumlarını bu konuda bilgilendirmesi umudunu taşıdığını ifade etti.
BM genel sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi Alvaro de Soto, KIBRIS TV ve Kıbrıs Yayın Kurumu'na (PIK) Kıbrıs müzakerelerinde gelinen son noktayı değerlendirdi. De Soto'nun KIBRIS'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Soru: Kıbrıs müzakerelerinde ilk sürecin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Al-ver sürecine gireceğimiz şu sıralarda, her iki taraf birbirine ne kadar yakın ya da birbirinden ne kadar uzak? Bugüne kadarki süreçte her iki taraf arasında gerekli diyalog sağlanabildi mi?
Cevap: Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, meslektaşlarınızın yazdıkları dışında pek çok şey gerçekleşti. Burada çok büyük miktarda önemli çalışmalar ortaya kondu. Gerek yasal komitelerde, gerek diğer yardımcı komitelerde, ekonomi ve finansal konularla ilgili komitelerde, birkaç gün önce çalışmalarına başlayan bayrak ve marş komitesinde, federal binaların seçilmesi ve yenilenmesi ile ilgili komitelerde 200'ün üzerinde insan, bu çalışmalara katkı koydu. Benim ekibimde bulunan 30 görevli, sadece BM yetkilileriyle değil, AB komisyonundaki, IMF, Dünya Bankası AB Merkez Bankası, Almanya'daki Bunder Bank, İsviçre ve Hollanda'daki pek çok kurumlardaki yetkililer, avukatlar ve ekonomistlerle ortaklaşa çalıştı. Adlarını unutabileceğim olduğu için burada teker teker isim saymak istemiyorum.
Neticede, çok yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. İnsanların, karşılarına her konuda kapsamlı bir çözüm koyulduğundan emin olması için yasalar üzerinde yoğun çalışmalar yapılıyor. Fakat görünen o ki, halk arasındaki tartışmalarda, masada Sayın Denktaş ve Sayın Papadopoulos'un nerelerde anlaştıkları tartışılıyor. Her iki tarafın da halka söylediğine bakıldığında, ortada bir şeyin olmadığını sanılıyor. Bu etkinin aldatıcı olduğuna inanıyorum.
Aslında şu anda pek çok şey oluyor. Müzakerelerde al-verin olduğu bir süreci yapılandırdık. Bir kağıt yığını, taraflar arasında değiş tokuş edildi. Bunlar, tarafların pozisyonlarını aktardığı önemli miktarlarda belgelerdi. Belki şunu ifade etmemden dolayı şaşıracaksınız ama ne bir tarafta ne de öbür tarafta olumsuzluğa bağlı bir şey görmüyorum. Biz biraz pırıltı görüyoruz ve bu sürecin 20 Nisan'daki referandumda başarılı bir uzlaşma ile sonuçlanacağını düşünüyoruz. Halen şansımızın olduğuna inanıyorum.
Soru: Yakın bir zamanda ortaya olumlu bir şeylerin çıkacağı konusunda iyimser misiniz?
Cevap: Tamamlanacak olan metnin referanduma sunulması yolundaki sürecin, 13 Şubat tarihinde New York'ta sağlanan mutabakat uyarınca, garanti altına alındığını düşünüyorum. Bu, her iki tarafın da bağlılığına ve müzakerelerin iki lider arasında sürdürülmesiyle ilgili. Eğer bu yöntem işlemezse Türkiye ve Yunanistan'dan işbirliği göstermesi ve çaba harcaması için sürece dahil olması yönünde çağrıda bulunulacak. Eğer bunda da başarılı olunmazsa BM genel sekreteri tarafların kendisine vermiş olduğu gücü kullanarak, metine son şeklini verecek ve referanduma gidilecek. Fakat biz umuyoruz ki, referanduma gidecek olan metin, Yunanistan ve Türkiye'nin çabalarıyla asistanlığını yaptığı ve adadaki iki tarafın yürüttüğü sürecin parçası olarak ortaya çıksın.
Soru: Ancak iki lider arasında zıtlıklar var....
Cevap: Görüntüde öyle; fakat süreçte daha önce söyledikleriyle şimdi söyledikleri karşılaştırılmalı. Şu unutulmamalı ki, bu aslında dört yıl önce başlayan sürecin yeni dönemi ve bu standartlar dikkate alınarak bir karara varılmalı. Şu anda temeli kabul edilmiş bir çalışma yürütüldüğü dikkate alınırsa, ki daha önce böyle değildi, temeldeki parametreler üzerinde samimi bir çaba sarf ediliyor. Cesaretlendirildiğimiz çok yer var. Yine de iyimserliğin üzerini aşmak istemiyorum. Özellikle ne olabileceği yönünde de tahminde bulunmak istemiyorum. Bir yol kazası için ortada pek çok risk bulunuyor. Fakat bir çözüme ulaşmak için politik isteğin anlaşıldığını düşünüyorum. Sonuçta bunu dünya bekliyor.
Soru: Açıklamalarınızdan birinde, iki tarafın önümüzdeki iki haftada çözüm yönünde uzlaşmaya varmasının zor olabileceğini söylemiştiniz. 22 Mart tarihinde kadar, adada çözüme ulaşmanın imkansız olduğunu söyleyebilir miyiz? Türkiye ve Yunanistan'ın müdahalesine ihtiyaç duyulacak...
Cevap: Hiçbir zaman imkansız dememeyi öğrendim. Şu aşamada çözüm çok zor. Yine de çözüm yönünde o anı oluşturabileceğimizi söylemek isterim. Açıkça iki tarafın pozisyonlarında köprü olabilecek fırsatlar görüyorum. Umarım bizi diğer aşamalara götürecek dinamiği geliştirebiliriz.
Soru: İki taraf anlaşamaza devreye Türkiye ve Yunanistan girecek. Dörtlü zirvede bazı gelişmelerin olacağını düşünüyor musunuz?
Cevap: Şu anda harcanan tüm çabalar planda iyileşmelerin sağlanması yönünde. Kendi bakış açılarına göre bunun yapılmasına çalışılıyor. Bizim tarafımızdan zor olan, her iki taraf arasında köprüler kurarak, aradaki boşluğun daraltılması yönünde onlara yardımcı olmamız.
Soru: Al-ver süreci yakında başlıyor... Bazı haberlere baktığımızda beş konunun masada olacağı söyleniyor. Bunu bize teyit edebilir misiniz?
Cevap: Bu beş konuyu merak ettim. Bana da söyler misiniz?
Soru: Toprak, başkanlık konseyinin oluşumu, iki kesimlilik, güvenlik, harita ve mal-mülk...
Cevap: Sizin söylediğiniz dört konu, toprak, mal, güvenlik ve yönetim genel sekreterin yıllar önce sürece başlandığında ortaya koyduğu esas konulardır. Şu anda söyleyeceğim bir sır değil, çünkü halka genel temalar üzerinde her iki tarafın da ikna edilmeye çalışıldığı açıklanmıştı. Sayın Papadopulos açısından planının fonksiyonelliğinin iyileştirilmesi önemli. Sayın Denktaş ise iki kesimlilik üzerinde yoğunlaşıyor.
Soru: Şu anda iki kesimlilik veya fonksiyonel bir çözüm üzerine konuşuyoruz. Peki bu iki kavram nasıl uzlaştırılacak?
Cevap: Sayın Papadopulos'un daha çok fonksiyelliğin üzerinde ısrar edeceğini düşünmüyorum Kıbrıs Türk tarafıyla anlaşmazlığa düşülen şey üzerinde çalışılarak, bunun iyileştirileceğini düşünüyorum. Türk tarafında, planının fonksiyonelliğinin iyileştirilmesiyle her iki kurucu devlete ve hükümet yapısında her iki devletteki insanlar için genel sekreter tarafından plana konulan temel prensiplerin yıkılacağı yönünde çekince var. Öte yandan, iki kesimlilik kavramı yeni bir kavram değil. Bu, 1970'lere dayanıyor. Burada iki ayrı bölgenin ki, biri Kıbrıslı Türklere diğeri de Rumlara ait, birbirine eşit olan iki ayrı bölge düşüncesi var. Burada zor olan her iki kavramı uzlaştırıcı bir kavramın belirlenmesi ve bunun birleşik Kıbrıs'ta işlerliliği olması. Bu uzlaşı yönündeki çalışmanın, katılımcıların kapasitesi üstünde olduğuna inanmıyorum.
Soru: İki kesimlilik etnik temizliği yaratıyor mu?
Cevap: Katılımcıların etnik temizliğe uğramış bir kurucu devlet aradığına inanmıyorum.
Soru: Eğer Kıbrıslılar çözüm için 'evet' derse bu fonksiyonel ve mantıklı olmalı. Şu anda Sayın Denktaş ve Sayın Papadopulos'a rağmen mantıklı bir çözüme doğru mu gidiliyor? Yoksa farklı bir yöne doğru mu gidiyoruz?
Cevap: Her iki tarafın birbirinden koptuğu yönünde bir izlenimim olmadı. Yapılan açıklamalara baktığımda, bunların daha çok her iki tarafın da müzakerelerde elde etmeye çalıştığı hedefler doğrultusunda yapılan ikazlar olduğunu görüyorum. Her iki taraftan da daha önce de söylediğim gibi çözüm yolundaki faziletlerini duymak istiyorum.
Soru: Rum tarafında yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda, Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun referandumda'hayır' oyu verme ihtimalinin yüksek olduğunu görüyoruz. Eğer referandumda Kıbrıslı Rumlardan 'hayır' oyu çıkarsa bu durumda BM ne gibi önlem alır?
Cevap: Ben de bu araştırmaları büyük bir ilgi ve merakla takip ediyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki insanların büyük çoğunluğu, planın içeriğiyle ilgili bilgi sahibi değil. Aslında bu bir sürpriz değil. Bu komplike bir plan. Anladığım kadarıyla planın içeriğiyle ilgili olarak bazı gazeteler ayrı baskı yaptı ve geniş olarak dağıtıldı. Bunu görmekten dolayı memnun oldum. Plan bir yıl önce yazıldı ve geliştirilme aşamasından geçiyor. Biz de bu planın yazarları olarak çalıştık. Bizler de bir insanız ve umarız ki son ürünü insanların önüne getirmeden önce, onlar içeriği ile ilgili bilgiyi elde ederler. Ben şunu umuyorum ki liderler yıllar süren çalışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkacak olan tamamlanmış metni desteklerler ve binlerce sayfadan oluşan metin konusunda insanları bilgilendirirler.
Soru: İnsanların referandum gününe kadar plan hakkında bilgilendirileceğine inanıyor musunuz?
Cevap: Planın açığa çıkmasıyla insanların, planın felsefesiyle ilgili genel bilgilere sahip olabileceklerini düşünüyorum. En önemli an, gerekli iyileştirilmeler yapılıp, metin tamamlandıktan sonra ortaya çıkacak süreç. O zaman kamuoyu araştırmalarını daha çok dikkate alacağım.
Soru: Eğer bir anlaşma olmazsa prosedürde bu kez ne olacak?
Cevap: 13 Şubat'ta New York'ta varılan mutabakat uyarınca genel sekreter, Türkiye ve Yunanistan'ı işbirliği yolunda çaba harcaması için sürece davet edecek.
Soru: Eğer referandumda olumsuz sonuçlar alınırsa bu Kıbrıslı Türk ve Rumları nereye götürecek? neler olacak?
Cevap: Bu sorunun insanlar tarafından iyice değerlendirilmesini istiyorum. İnsanlar liderlerinin yardımıyla önemli bir fırsatın kaçırılabileceğini düşünmeli.
Soru: Müzakerelerde ikinci aşama yakında başlıyor. Türkiye ve Yunanistan'a ne kadar güveniyorsunuz? Her iki anavatanın, adadaki iki tarafın açıklamalarına rağmen, çözüme ulaşmak için taraf olacağına inanıyor musunuz?
Cevap: Bu konuda tahmin yapmak istemem. Bu olay ikinci aşamanın son sahnesinde, sorunun çözümünde sorumluluğu olan iki aktörün çabaları olarak görülebilir. Türkiye ve Yunanistan arasında, 1990'lı yıllardan itibaren değişen ilişkilere baktığımızda bana göre sorunu çözmede yardımcı olabilecekleri görünüyor. Türkiye'deki yeni hükümet de çözümün sağlanması yolunda yardım etmekte kararlı. Bu katılımdan bir takım yararların sağlanacağını düşünüyorum.
Soru: Kıbrıs'taki insanların fayda elde etmelerinden söz ediyoruz. İnsanların bazı endişelerine cevap için bugün BM'deyiz. Bu endişelerden bir tanesi de Kıbrıs'ın ürünü olamayan ve anavatanlar tarafından empoze edilmiş bir anlaşmanın kabul edilmesi. Sizce Kıbrıslıların özgür iradesinin ürünü dışında olan bir anlaşmanın kabulü mümkün mü?
Cevap: Burada bir yanlış anlamanın olduğunu düşünüyorum. Genel sekreter tarafından hazırlanan planın, Kasım 2002 yılından itibaren üç versiyonu daha ortaya kondu. Bunlar üzerinde uzun tartışmalar yapılmadı. Şu andaki metin kasım, aralık ve şubat 2002 -2003 aylarından bu yana müzakere süreci içerisinde, BM ve taraflar arasında derin ve yoğun konsültasyon sonucu ortaya çıktı. Neticede, tarafların anlaşmazlık ve tartışma oranları oldukça azaltıldı. Bu kesinlikle üzerinde yoğun olarak çalışılmış, Türkiye ve Yunanistan'la da yıllar boyunca süren konsültasyonların ve AB'nin de yeri olduğu bir metin. Annan Planı'nın güncelleştirilmesi gerekiyordu ki, her iki tarafı da tatmin edecek iyileştirilmelerin yer alacağı konusunda eminim.
Soru: Bu yoğun çalışmanın ardından dördüncü Annan Planı'nın hazırlandığını söyleyebilir miyiz?
Cevap: Burada hedeflediğimiz tamamlanmış bir metnin referanduma sunulması. Bunu diğerleri gibi Annan Planı 1,2 ve 3 gibi kategoriye koymanın ne kadar doğru olacağından emin değilim; çünkü bu metin referanduma gidecek. Bu kapsamlı bir çözümü içeriyor.
Soru: Kıbrıslı Türk yetkililere göre, Rum tarafı kendilerine bırakılacak toprakların BM idaresine verilmesini isitiyor. BM'nin bu konudaki yaklaşımı nedir?
Cevap: Şu anda tartışılmakta olan detaylar konusundaki sorulardan uzak durmak istiyorum. Aksi takdirde, oldukça konuşkan katılımcılar gibi kötü bir örnek sergilemiş olurum.
Soru: Anavatanların güçlerinden söz etmiştiniz. Bu sağlanamazsa ve son aşamaya gelinirse genel sekreterin çözüm bulunması yönündeki rolünün oranı nedir?
Cevap: Genel sekreter konuyla oldukça ilgili. Hem zaman, hem enerji hem de duygusal yönden Kıbrıs'a odaklanmış durumda. Adaya birkaç kez gelmiş ve liderlerle pek çok kez görüşmüştü. Umuyor ki, BM asistanlığında en iyi sonucun elde edilir ki, ben ve meslektaşlarım bunun için çalışıyoruz

Soru: BM genel sekreterinin boşlukları doldurma olayını, önceden ABD Başkanı Bush'la anlaştığı ve Erdoğan- Bush görüşmesinde de bunun kabul edildiği söyleniyor. Yorumunuz nedir?
Cevap Önceden anlaşılmış olsaydı benim de işimi gerçekten kolaylaştıracaktı. Doğal olarak geniş çapta danışıyoruz. Birkaç gün önce Ankara'daydım. Yakında yeni hükümetle temaslarda bulunmak üzere Atina'da olacağım. Çok dikkatli bir şekilde dinlemekteyiz. Ancak, genel sekreter kendi rolünü oynar. Bu bir BM çabasıdır.
Soru: Bazı haberlere göre, Kıbrıslı Türkler için ayrılmış olan 2004-2005 AB yardımının kontrolü BM'ye bırakılacakmış. BM'nin bu konudaki yaklaşımı nedir?
Cevap: Böyle bir şey anlayışımızla bağdaşmaz. AB, üye devletlere yaptığı para yardımlarını kendi yöntemleriyle aktarmaktadır. BM bu konuyla ilgili değil.
Soru: New York'ta anlaşmaya varılan takvime uyulacak mı?
Cevap: 13 Şubat mutabakatına bakacak olursanız, bunlar genel sekretere özel bir tutum sağlamaktadır. Burada belirlenen mühlete göre çalışmaktayız; çünkü tüm bunlar 1 Mayıs'tan önce çözülmelidir. Geriye doğru çalışılacak olsaydı, AB tarafından Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yeni anlaşmaya uygun bazı adımlar atması gerekirdi...
Soru: İki tarafın da tatmin olmaması halinde referanduma ısrarla gidilecek mi?
Cevap: Son rötuşların yapılabilmesi için bu ayın sonuna kadar zaman vardır. Ancak, umarım, çıkacak olan sonuç, iki tarafın liderliği tarafından desteklenen, uzlaşma ruhu ile ulaşılmış bir anlaşma sonucu olur. Buna da işaret etmeliyim ki, anlaşmayı referanduma sunan BM değil, iki taraftır.
Soru : Yıl içinde daha geç bir zamanda kapsamlı bir çözüme götürecek anayasal bir çözüm olasılığı görüyor musunuz?
Cevap: Hayır. Bu hiç de bizim anlayışımızla bağdaşmamaktadır. Her şeyi düzenleyecek kapsamlı bir anlaşma için çalışıyorlar. Bu çok önemlidir. Bizi, Birleşik Kıbrıs'a götürecek olan, bu anlaşmanın bel kemiğini yeni devlet ilişkileri oluşturmalıdır. Öyle ki, 1 Mayıs'ta, AB'ye giren bölünmüş bir Kıbrıs yerine, birleşik Kıbrıs olsun. Bunun için de Birleşik Kıbrıs'ın orada olması gerekir. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ne sahip olmanız şart. Bir ara anlaşma ile bu sonuca ulaşılamaz.
Soru: İki taraf da referanduma hayır derse, örneğin aralık ayı için yeni bir takvime doğru gidecek misiniz?
Cevap: Bu hipoteze değinmemeyi yeğlerim. Bana göre çok uzak ve düşünülmesi güç bir durumdur.
Soru: İki tarafı da memnun edecek bir şeylerin çıkabileceği konusunda iyimser misiniz?
Cevap:Burada olanlardan ve önümüzdeki haftalarda çıkacak olanlardan dolayı iyi duygular içindeyim. Lahey'den önceki bir kaç gün içinde olduğumdan daha fazla cesaretlenmiş durumdayım. O zaman olduğundan daha fazla açıklık var. Teknik açı da dahil olmak üzere çok büyük bir efor sarf edilmektedir. Herkes, çoğu kişi de ücretsiz olmak üzere, canla başla çalışmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder