27 Şubat 2018 Salı




Gündem Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nde reform

Kıbrıs müzakereleri başlar mıydı başlamaz mıydı, doğalgaz krizi çözülür müydü çözülmez miydi yoksa tüm bunlar müzakere masasına güçlü oturmak için kullanılan bir koz muydu değil miydi yönündeki tartışmaları bir kenara koyalım. Şimdi gündemde, Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nde (UNFICYP) yapılması planlanan stratejik reform var.

BM Genel Sekreteri’nin Barış Gücü Operasyonlarından Sorumlu Yardımcısı Lacroix Jean-Pierre, Genel Sekreter Antonio Guterres’in UNFICYP’in stratejik olarak yeniden incelenmesiyle ilgili önerisi çerçevesinde adada temaslarda bulunacak.

Guterres göreve, BM’de yapısal reformlara gidilmesi hedefiyle geldi. Bu reformlardan biri de barış gücü misyonlarını kapsıyor. UNFICYP de stratejik reform yapılanması çerçevesinde incelemeye alındı. Guterres, UNFICYP’in stratejik gözden geçirilmesiyle ilgili bir raporda, askeri ve polis personelinin daha etkili misyonu için asker sayısının 802’ye düşürülmesini önermişti. Güvenlik Konseyi de BM Barış Gücü’nün görev süresini 31 Temmuz’a kadar uzatan son raporda, Genel Sekreter’in Barış Gücü’nün “stratejik gözden geçirilmesi” (personelinin azaltılması ve işleyişinde yapısal değişiklikler yapılması) önerisine katıldığını belirtmişti.

Uzun dönemdir, Kıbrıs’ta bulunan UNFICYP’in geleceği konusunu tartışılıyor. BM’nin barış gücü misyonlarına maddi destek sağlayan ülkelerin başında ABD var. Ancak ABD, geçtiğimiz yıl bu desteği 1 milyar dolar civarında azalttı. BM de barış gücünün misyonları bütçesinde 600 milyon dolarlık kesintiye gitti ve 14 misyonunu finanse etmek için 6,8 milyar dolar ayırdı. Bu kararlar doğrultusunda  misyonlar, tek tek mercek altına almaya başlandı.
Burada bizi ilgilendiren misyon, haliyle UNFICYP. Son rakamlara göre UNFICYP’in yıllık harcamasının, 50 milyon Euro civarında olduğu görülüyor.

UNFICYP için ayrılan bütçenin 21 milyon Euro’luk kısmı, asker ve polise ait. Sivil personel için ayrılan rakam 12 milyon Euro. 17 milyon Euro ise operasyon giderleri olarak bütçede yer tutuyor.

Güney Kıbrıs, bu maliyetin üçte birini karşılarken, Yunanistan 6 milyon Euro’luk kısmına katkı yapıyor. Ayrıca Avusturya, Hırvatistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Slovakya, Hollanda, İngiltere, Arjantin, Brezilya, Kanada, Şili, Çin, Paraguay, Peru, Sırbistan, Bosna, El Salvador, Hindistan, Karadağ da destek veren ülkeler arasında yer alıyor. BM’nin 2008 yılından bu yana yayınlanan Kıbrıs raporlarında, maliyeti düşürmek amacıyla başka ülkelere ve kurumlara katkı koymaları yönünde çağrı yapılıyor.

UNFICYP, BM’nin uzun dönemli operasyonlarından biri; 54 yıldır adada bulunuyor.  UNFICYP’in görev süresi her altı ayda bir yenileniyor. 4 Mart 1964 tarihinde, BM Güvenlik Konseyi 186 numaralı kararı ile oluşturulan UNFICYP’in yarım asırdan fazla bir süre için görev yürüteceğini kimse beklemiyordu. Misyonun görev süresi uzadıkça, maliyeti de her geçen yıl katlanarak arttı.

UNFICYP için personel katkısında bulunan Avustralya, geçtiğimiz yaz personelini çekme kararı almıştı. Avustralya’nın bu adımını başka ülkeler de izler mi diye beklendi. Şu ana kadar Avustralya dışında başka bir ülke misyondan personelini çekmedi. Ancak bu, ileride diğerlerinin Avustralya’yı takip etmeyeceği anlamını da taşımaz. UNFICYP içinde yapılacak olan stratejik reform neticesinde, bu durum ileride daha çok netlik kazanacak.

20 Şubat 2018 Salı

Doğalgazda işbirliği ve diplomasi ihtiyacı

Kıbrıs açıklarında yer alan doğalgaz sondaj çalışmaları, sürekli gerginlik ve krize neden oluyor. Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere, bölgede sondaj çalışmaları için bulunan yabancı şirketler konuyla ilgili tarafların işbirliği halinde hareket etmesinin artık kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. 
ENI ve TOTAL, şu anda bölgede çalışmalar yürüten dünyanın önde genel büyük petrol ve doğalgaz şirketleri. Bunlara yakında 10’uncu parselde çalışmalara başlayacak olan ExxonMobil ile Qatar Petroleum konsorsiyumu eklenecek. Dolasıyla tüm bu şirketler için bölgede gerginlik ve kriz yerine, güvenli bir ortam ve işbirliği büyük önem taşıyor. Bugüne kadar Güney Kıbrıs, bölgede arama yapan tüm bu uluslararası şirketleri bir çeşit koruma kalkanı olarak düşündü. Ancak son yaşanan kriz, böyle bir koruma kalkanının pek bir işe yaramadığını gösteriyor. Bu noktada tek bir şeye ihtiyaç var; o da işbirliği.

BM de doğalgaz nedeniyle yaşanan gelişmeleri tedirginlikle izliyor ve donem dönem gerginliğin yatıştırılması çağrısında bulunuyor. BM bu çağrısını sürekli yinelerken, bir de anımsatma yapıyor: “Adada iki taraf, daha önce doğal kaynakların yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ta gelecekteki federal hükümetin yetkisi içerisinde olacağına karar verdiler.”

 Nitekim BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, UNFICYP’in görev süresinin yenilenmesi ile ilgili son raporunda, Kıbrıs’ın çevresinde bulunabilecek doğal kaynakların her iki toplumun yararına teminat altına alınmasının önemini vurgulamıştı. Guterres, ortak doğal kaynakların varlığının tüm taraflar için Kıbrıs sorununa sağlam bir çözüm bulunması için güçlü bir teşvik olacağını ve tüm Kıbrıslılar ile bölgedeki tüm menfaat sahiplerinin yararı için daha derin işbirliği yaratacağı görüşünü yinelemişti.

Doğal kaynakların, iki toplumun yararına teminat altına alınması nasıl sağlanabilir? Sanırım burada atılacak olan en önemli adım, konun müzakerelere dahil edilip, bunun yazılı bir şekilde kayıt altına alınmasından geçiyor. Rum tarafı, doğalgaz konusunun bugüne kadar müzakerelere dahil edilmesine sıcak bakmıyordu. Ancak, bu konunun bir şekilde konuşulması, tartışılması kaçınılmazdır. Diplomatik atağa geçilmesinin de tam zamanıdır. Doğalgazın, yeniden başlaması muhtemel olan Kıbrıs müzakere sürecinde ilk ele alınacak ayrı bir başlık olarak değerlendirilmesi yönünde BM öncülüğünde aktif bir diplomasi uygulanabilir. BM, her ne kadar konuya doğrudan müdahil olmak istemese de bölgenin güvenliği açısından bu rolü üstlenebilir.

Doğalgazın müzakerelerde ele alınması durumda, Kıbrıslı Türklerin de haklarının korunacağı yönündeki açıklamaların sadece sözde değil, yazılı bir metin üzerinde garanti altına alınması istenebilir. Birleşik Kıbrıs’ta doğal kaynakların federal devlette kalacağı noktasından hareketle daha önceden önerilen ancak bir sonuç çıkmayan gelirlerin ortak fon üzerinden yönetilmesi önerisi de canlandırılabilir.

Tabii ki tüm bunların gerçekleşmesi bölgede gerginlik yerine, işbirliği anlayışı geliştirmekle mümkün olabilir. Bu anlayışa ne kadar yakınız? Açıkçası bilmiyorum…


Calypso’daki rezerv, İsrail ile Türkiye’yi yakınlaştırabilir mi?

İtalyan ENI şirketinin 6’ıncı parselde Calypso yatağında yaptığı keşif ve bunun Mısır’ın Zohr yatağındaki  rezerv benzeri olduğu yönündeki açıklama, Akdeniz’deki suların iyiden iyiye ısınmasına neden oldu.  Calypso’da doğal gaz rezervinin 230 milyar metreküp civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu keşif, İsrail’de alarm zillerinin çalmasına yol açtı. İsrail, Calypso’nun Zohr büyüklüğünde bir rezerve sahip olması durumunda, Leviathan’da yapılan çalışmaların ikinci aşaması ile ilgili gelişmelerin duracağından endişeli. Şu ana kadar Güney Kıbrıs ile İsrail arasında ikinci aşamanın yapılması için gereken sözleşmelerin imzalanamadığı söyleniyor. Diğer yandan, son keşif sayesinde Güney Kıbrıs’ın Mısır’daki Damietta Sıvılaştırılmış Doğalgaz Terminali’ni kullanarak ihracat yapması veya bu gazı sadece Mısır’da yerel pazara satması seçenekleri bulunuyor. ENI’nin Mısır’daki geçmişine bakıldığında ve Damietta LNG terminalinin de ortağı olduğu göz önüne alındığında, Güney Kıbrıs’ın Mısır’a gaz ihraç etmesi daha kolay görünüyor.

İsrail bu durumda ne yapacak? Şu anda İsrail’in takınacağı tavır net değil. İsrail, Avrupa’ya doğalgaz ihracı için iki önemli projeyi elinde tutuyor. Bunlardan biri Güney Kıbrıs ve Yunanistan bağlantısıyla İtalya’ya uzanacak olan boru hattı. Diğeri ise Türkiye’ye boru hattı döşeyerek, hem Türkiye’nin iç tüketimi hem de Avrupa’ya doğalgaz iletiminin sağlanması.

İsrail- Türkiye arasında doğalgaz boru hattı projesi ile ilgili ilk ilgili diyalog,  Ekim 2016’da başlamıştı.  Bu diyalogun 2017 yılı tamamlanmadan önce, ete kemiğe bürünmesi bekleniyordu ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İki ülke arasındaki gergin ilişkiler nedeniyle proje zora girdi. Calypso’nun keşfinin ardından, bölgedeki dengelerinin yeniden değişmesi ihtimaliyle birlikte, iki ülke arasındaki işbirliği yeniden canlanabilir mi?  Bunu zaman gösterecek…