28 Mart 2018 Çarşamba



Hani eğitim adası olacaktık?

Yurtdışından öğrencilerin tercih edeceği “eğitim adası” olma iddiasıyla yola çıkılmıştı ancak yarı yolda kalındı. Bir zamanlar gelecek vadeden yükseköğrenim sektörü,  siyasi ranta kurban edildi. Öğrencilerin, eğitim dışında başka işlere karıştığı bir ülke olarak anılır hale geldik.

Üniversite enflasyonu yaşanan ülkemizde öğrenciler, bet ofisleri başta olmak üzere, pek çok sektörde kaçak olarak çalışıyor. Dikkatinizi çekmiştir belki, polis tarafından yapılan sanal bahis baskınlarında, kaçak bet ofislerinde çalışanların büyük çoğunluğunu üniversite öğrencileri oluşturuyor.

Evlerde, apartman dairelerinde kayıt dışı faaliyet gösteren bet ofisleri var. Özellikle Girne bölgesine yoğun olarak bulunan bu ofisler, üniversite öğrencileri tarafından çalıştırılıyor. Buradaki ofisler, internet üzerinden izinsiz olarak bahis ve kumar oynatan birçok bahis sitesine ‘Call Center’ ve ‘Finans hizmeti’ vermek suretiyle yasadışı bahis ve kumar oynatılmasına olanak sağlıyor.

Kuzey Kıbrıs’ta, 51 bet ofisi var ve bunlar yasal olarak kayıtlı 5 şirkete ait. Bet ofislerin sayısının 51’den 40’a düşürülmesi hedefleniyor. Peki, bet ofislerini kapatmakla kalıcı bir önlem sağlanmış olur mu? İş, sadece bet ofislerini kapatmakla sınırlı kalmamalı, ilgili bakanlıkların da dahil olacağı bütünlüklü bir program izlenmeli…

Hükümet programında “sanal bahisin denetim altına alınması için yasal düzenleme yapılması, bet ofisleri konusundaki denetimlerin artırılması ve bu konuda hazırlatılacak ayrıntılı rapor çerçevesinde kapatma, sayının azaltılması, açılabileceği mekanların düzenlenmesi dahil çözüm olasılıkları değerlendirilerek gerekli girişimlerin yapılacağı” yer alıyor.

Bunlar iyi, güzel de Kuzey Kıbrıs’a “öğrenci” adı altında gelip üniversitede derslere girmek yerine, bet ofisleri de dahil olmak üzere kaçak olarak çalışanlar için neler yapılacak? Eğitim Bakanlığı bu konuda bir program yürütüyor mu? Buralara eğitim almak için gelen gerçek öğrenci ile eğitimle alakası olmayanları ayırmak için somut bir girişim yapılacak mı? Öğrencilerin bet ofislerinde çalışmalarını engellemek için yasal düzenlemelere gidilecek mi? Bunlar hemen akla gelen ve yanıt bekleyen sorular…


Kayıt dışı iş gücü
Ülkede “öğrenci” statüsünde bulunanların bir kısmı sanal bahis siteleri dışında başka sektörlerde de kayıt dışı iş gücü olarak karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz yıl bu rakamın 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyordu. Üniversiteye kayıt yaptırarak ülkemizde öğrenci statüsüyle bulunan bu kişiler, okul harçlarını yıl içerisinde ödeyemediği için  “kaçak öğrenci” konumuna düşüyorlar. Türkiye ve özellikle üçüncü ülkelerden öğrenci olarak gelenlerin, günlüğü 35- 40 TL’ye inşaatlarda, restoranlarda, kafelerde çalıştığı biliniyor.

Bu durum yeni değil. Konu, Eğitim Bakanlığı yetkililerinin bilgisi dahilinde olmasına rağmen, aradan geçen bir yıl içinde tek bir adım atılmadı. “Gerekli önemler alındı”  dendi fakat bugün görüyoruz ki o sözü edilen “gerekli önemler” tam olarak alınmamış. Bir tüzük hazırlanacak, öğrencilerin, ülkeye her giriş - çıkışlarında sağlık belgesi ve öğrenci belgesi zorunluluğu getirilecekti. Ne oldu? Yeni Eğitim Bakanı’nın daha da geç olmadan konuya el atması kaçınılmazdır.

Yine hükümet programında, “Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarına başvuran yabancı öğrencilerin kayıt-kabul koşullarını belirleyen yasal düzenleme YÖDAK ile işbirliği içerisinde yapılacaktır. Bu öğrencilerin eğitim durumlarının ve yaşam şartlarının takibi yapılacak, üniversitelerimizin eğitim dışı amaçlarla istismar edilmesinin önüne geçilecektir. Yabancı öğrencilerin ülkemize adaptasyonu, buradaki sosyal ve ekonomik yaşama entegrasyonu için ilgili kurumlarla ortak çalışma başlatılacaktır” ifadelerine yer veriliyor.

Umarım tüm bunlar “yapılacaklar” olarak kalmaz ve en yakın bir zamanda ete kemiğe bürünür.


12 Mart 2018 Pazartesi


Barış sürecinde daha çok kadın…

“Bizi ayıranı değil, birleştireni konuşalım” diyor Margareta Wahlström. Wahlström, İsveç Kızıl Haç Başkanı ve Birleşmiş Milletler (BM) Eski Afet ve Acil Yönetim Özel Sekreteri. Kıbrıs’taydı ve kadının barış sürecindeki yeriyle ilgili konuşma yaptı; bizi de yakından ilgilendiren şeyler söyledi.

İsveç Dışişleri Bakanlığı, Wikipedia’da kadın temsiliyetinin artırılması çerçevesinde WikiGap adında bir inisiyatif üstlenmiş. Bu inisiyatif ile ilgili etkinliği de tüm elçiliklerinde uygulamaya koymuş. Ben de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çerçevesinde, geçtiğimiz hafta İsveç Büyükelçiliği tarafından organize edilen WikiGap etkinliğine katıldım. Bir grup kadına, Kıbrıs’ta barış ve siyaset çalışmalarında etkin rol alan Kıbrıslı Türk ve Rum kadınların Wikipedia’da temsili için nasıl yazı hazırlanacağı gösterildi. İlginç bir deneyimdi ve bu etkinliğin bir parçası olduğum için gurur duydum.

İsveç Dışişleri Bakanlığı’nın 2015 yılında oluşturduğu İsveç Kadın Arabulucular Ağı, çatışma çözümüne ve kadınların kalıcı barış süreçlerine anlamlı katılımını destekliyor. Bugün dünyadaki barış süreçlerinde müzakereci kadın oranı, sadece yüzde 9. Rakam çok düşük. Kadınların etkinliğinin daha çok ön plana çıkarılması için kadınların birbirlerini desteklemesinin önemli olduğu vurgulanıyor. Barış inşa edilirken, sivil toplumları ve en başta kadınları işin içine katmak gerekiyor. Kadınların barış süreçlerindeki karar alma mekanizmalarında söz sahibi olması elzemdir.

Wahlström’e, Afganistan’da tanıştığı kadınlar, çatışma çözümü için 30 yıldır yasal zemin üzerinde çalıştıklarını ancak bununla toplumu değiştirmede başarılı olmadıklarını anlatmışlar. Sivil toplumu, kadınları işin içine katmayınca barış inşa süreci sekteye uğramış.   
Toplumlar nasıl değişebilir? Toplumlara gelmeden önce insanlar değişebilir mi? Ön yargılar kırılabilir mi?  Sizi ayırandan ziyade, birleştiren ortak noktalarınızı konuşarak ilerleyebilme imkânı var. Ancak konuşmak kadar, dinlemek de önemli. Barış süreçlerinde her ne kadar konuşmada ustalaşmış olsanız da en önemli meziyet, karşınızdakinin ne dediğini anlamak. Tabii bu da yargılamadan dinlemekten geçiyor. Bir de karşılıklı güven duymayı öğrenebilmek diye bir şey var ki bizim en büyük eksiğimiz…

Son dönemlerde, “50 yıldır müzakere ediyoruz ancak hedefe ulaşmıyoruz” deniyor. Tüm bu müzakere süreçlerinde, toplumlar ne kadar barış süreçlerinin içine katıldı? Yarım asırlık dönemde pek çok plan yapıldı; hukuki, siyasi tartışmalar yürütüldü. Ancak her iki taraftaki liderlikler, “biz hukuksal ve siyasi zemin temelinde çözüm ararken, toplumlarımızı barış sürecine nasıl katabiliriz” diye pek düşünmedi. İki toplumun gündelik hayatının kolaylaştırması amacıyla teknik komiteler kuruldu ancak onlar da, birkaç tanesi hariç, her defasında çöken, sekteye uğrayan müzakere süreçlerinden nasibini aldı.

Müzakerelerle ilgili farklı metot arayışları var. Farklı metot arayışı derken, işin siyasi boyutu kastediliyor. Toplumların birbirine yakınlaştırılması ya da sivil toplumun barış sürecinde daha aktif olması yönünde bir formül geliştirilmeye çalışıldığını pek düşünmüyorum. Barış süreçlerinde kadının ve sivil toplumun daha etkin olması kaçınılmazdır.

Bir çözüm planına imza atabilirsiniz ama önemli olan kafalarda barışın yer bulmasıdır. Yeniden birlikte nasıl yaşayabiliriz? Birbirimize nasıl tolerans gösterebiliriz? Aktif barış eğitimini toplumlarımıza nasıl kazandırabiliriz? Kadınları aktif olarak barış sürecine nasıl katabiliriz? Bu adada birden çok farklı toplumun bulunması zenginliğimiz midir? Bu sorulara yanıt vermek için harekete geçtiğimiz gün, gerçek barışa ulaştığımız gündür…