5 Aralık 2017 Salı

Drone’la kayıplarımızı ararken... Kıbrıs Gazetesi Mayıs/2017


Adamızın en trajik olaylarından biri olan Kayıp Şahısların olası gömü noktalarının tespit edilmesi için uydular, hava fotoğrafları ve drone’lar da dahil olmak üzere çağdaş teknoloji kullanılıyor. 50 yıllık, 40 yıllık suskunluklar karşında teknoloji devreye giriyor. Bir insanlık dramı olan kayıplar konusunun siyasileştirilmemesine çalışıldı.Buna rağmen zaman zaman yapılan açıklamalar siyasetten nasibini aldı.


1963-1974 arasında kayıp olan kişilerin sayısı 2001. Bu rakam içinde kayıp Kıbrıslı Rumlar 1508, Kıbrıslı Türkler ise 493. Bugüne kadar 569 kayıp Kıbrıslı Rum kimliklendirilip ailelerine teslim edildi. Kimliklendirilip ailelerine teslim edilen Kıbrıslı Türk sayısı 184. Ancak halen bulunmayan kayıplar da var. Kıbrıslı Rum kayıp şahıslardan 939’u ve Kıbrıslı Türk kayıp şahıslardan 309’u halen bulunamadı. Kazılarda erişilen toplam kayıp sayısı 1215.
Bunlar rakamlar; peki kayıp yakınlarının duyguları, umutları, bekleyişleri? Kayıp yakınlarında sevdiklerinin hep  “bir gün döneceği” beklentisi var. Bu insanlar, kayıpları için mevlit okutmuyorlar çünkü o kayıp kişi veya kişilerin döneceğini umudu hiç bitmiyor. Bu nedenle uzun yıllar falcıların kapısını aşındırdılar; “kocanı şurada gördük ”diyenlerin sözüne inanarak bir umut kırıntısının peşinden sürüklendiler, zor bir süreç yaşadılar ve halen yaşıyorlar. Bu uzun ve acı dolu bekleyiş, Güney’deki kayıp yakınları için de geçerli.
Tüm kayıp yakınlarının bekleyişini sonlandırmak ve kayıpların ruhlarını rahatlamak için yapılacak tek bir şey var. O da gömü yerlerini bildirmek. Bu olayları bilenler, tanık olanlar yaşlanıyor. Suskunluk, kayıplara ve yakınlarına bir fayda sağlamıyor. Gömü yerlerini bilenlerin veya bilgi sahibi olanların, ALO 181 Kayıp İhbar Hattı’nı arayarak bilgi vermeleri yeterli. Bilgiler verilirken, herhangi bir kimlik bilgisi istenmiyor.
Kazı çalışmaları 2006 yılında başlandı
Kayıp Şahıslar Komitesi, 1963-1964 ve 1974’te meydana gelen trajik olayların sonucunda listelenen şahısların gömü yerlerinden çıkarılması, kimliklerinin belirlenmesi ve iade edilmelerine yönelik çalışıyor.
1974-1977 tarihlerinden itibaren, kayıp şahıslar sorunu üzerine toplumlararası bir dizi toplantılar düzenlendi fakat hiçbir önemli ilerleme kaydedilemedi. 2006 yılında adanın her iki tarafında kazılara ve gömü yerinden çıkarma işlemlerine başlaması için start verildi.
Son olarak nisan ayı başlarında Mehmetçik Göleti’nin kuzeyindeki bir bölgede 6 Kıbrıslı Rum’a ait kalıntılara ulaşıldı. Gökhan, St. Hilarion bölgesi, Haspolat, Akdeniz, Gazimağusa, Metehan, Minareliköy ve Güney Kıbrıs’ta Athalassa’da kazılar devam ediyor.
Arşivler inceleniyor
Komite’nin Arşiv Çalışma Grubu üyeleri, geçtiğimiz günlerde New York’ta temaslarda bulunarak, “Gömü Yerinden Çıkarma, Kimlik Tespiti ve Kayıp Şahısların Kalıntılarının İadesi Projesi” kapsamında, BM arşivlerinde araştırma yaptı.
BM, iki kapalı arşivinin de okunmasına izin verdi. Üyeler yaklaşık 350 dosya inceledi. Bu incelemede elde edilen birtakım bilgilerin değerlendirmeye alınması bekleniyor.
Acılar aynı
Kayıp yakınlarının acı dolu bekleyişinin sonlandırmasına ve sevdiklerine bir veda için fırsat verilmesine, Komite çalışanları yardımcı oluyor.
Kıbrıslı Türk Kazı Koordinatör Yardımcısı Demet Karşılı ve Antropoloji Laboratuarı’nın Kıbrıslı Türk Sorumlusu İstenç Engin,  bu bağlamda önemli rol oynayanlar arasında bulunuyor. Her ikisiyle de önceden yapmış olduğumuz bir röportajda, geçmiş ve günümüz arasında bir köprü görevi gördükleri yönündeki inançlarından söz etmişlerdi. Eminim ki halen bu inanca sahipler. En çarpıcı ve aklıda kalan sözleri ise şunlar olmuştu: “Acı ve gözyaşı herkes için aynı. Herkesin farklı siyasi görüşleri olabilir. Bir kazıya gittiğimizde, kayıp bir kişiyi ararken, onun üzerinde hiçbir kimliği yoktur.  Laboratuara girdiğinizde, masalarda yatanların Kıbrıslı Türk mü Rum mu olduğunu asla anlayamazsınız. Hepsi aynıdır. Hepsi aynı durumun mağdurudurlar. Hepimiz aynı adanın insanlarıyız. Aynı adanın kayıplarıdırlar”.
Bir kayıp kızı olan ve 53 yıldır kayıp babasını bekleyen Sevgi Alibaba, içinde umut ateşi sönmeyen kayıp yakınlarından biri. O da söyleşimizde “Tarih bizim acılarımızla yazılır. Benim öfkem savaşa. Ben, ilkokul birden itibaren şiirler okudum, yazdım. Fakat bu benim milliyetçiliğimi bozmaz. Esas, barış istemek milliyetçiliktir. Bu ülkenin insanına zarar vermemektir. Bu nedenle ben barış istiyorum. Sivil halk ödedi savaşın bedelini. Bir daha yaşanmasın. Bütün dünyada barış olması lazım. İnsanın insana bu çağda, bu eziyetleri yapmaması lazım…” demişti. Evet,  barış istemek gerçek milliyetçilik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder